3 Mart 2010 Çarşamba

Gece(Eleştiri)


Kurtulunur, bunları yazmakla çıldırmaktan kurtulunur; okuyanın çıldırması pahasına da olsa.

Bu topraklardan çıkmış, burada yazılmış en karanlık romanlardan biri olabilir Gece; öyle ki yazarı Bilge Karasu, darbe döneminin atmosferini dışlanmış, yalnız kalmış karakterler üstünden anlatırken zaman, mekan ve kişilerle de ustaca oynamayı başarıyor. Hatta yazanın aynı zamanda karakter, hatta düzeltmen, hatta okur ve hatta metnin içinde metin üreten birisi olabildiği; kişiler arası ani geçişleri takip etmenin geceyi avuçlamaya, kumu elimizden kaçırmadan tutmaya benzediği kitapta her şey bir perdenin altında ilerliyor. Gecenin pelerini, tüm gizemleri barındırmaya yetecek kadar geniş, sırlarını saklamayı bilecek denli karanlık…

Gerçekte Sevinç diye biri var mı, hangi ayna kendimizi gösterecektir bize? Üç parçaya ayrılan değil herhalde, Gece yüzlerce, binlerce parçaya ayrılmış durumda. Güneş battıktan sonra gece iner diyoruz, fakat gerçekte gece ne zaman gelir ki, kime göre? Bir insan, bir gündüzcü kendisini daha ne kadar kandırabilir, inandırabilir gecenin hala inmediğine, bu kabul edilse bile işin sabahında, gecenin işçileri tarafından katledilenin bir kez daha kendisi olmayacağına? Okuru daha ne kadar oyalayabilirsin, oyunlarınla yolu ne denli uzatabilirsin; bana sorarsan bunun adı çamur atmaktır.

İzi kalmıyor yine de, ya da öyle bir yara açıyor ki yürekte başka bir kitaptan zevk almak, çıkmazlardan ibaret labirentte kaybolmak varken koşu bandında ilerlemeye çalışmak hiç de cazip gelmiyor artık. Bırakın yerinde saymayı, düz bir rota izleyen eserler dahi yavan gelmeye başlıyor gölgeler diyarına bir girdiğinizde; geleneksel tekniklerin, karakter çözümlemesi ya da yazar tanımlarının, alışılageldik tüm kalıp ve simgeselliğin dışında yol alıyoruz; yolumuzu yıldızlar, hatta dolunay bile aydınlatamaz artık, burada tek başımızayız.

Gündüzden kaçıyor Gece, onu anlamaya çalıştığımızda, kafamızda bir şeyler oturduğu anda bizden uzaklaşıyor. Farklı kılıklar, vücutlarda tekrar karşımıza çıkarken işin aslını gün yüzüne çıkmaktan koruyan en önemli unsur ise yaşayabilirmiş gibi görünen tek şey olan dili şüphesiz. Ve’ye pek rastlamıyoruz, tekrarlara ritmin doruk noktaları dışında pek başvurulmamış; atmosfer bezenirken sarmalı oluşturan; ne dediğini saklamayı bilen sözcükler olmuş. Yazarsa, yaratıcı olarak gücünün bilincinde; her şeyi bilmenin avantajını, hiçbir şey bilmediğini belli ederek ortaya koyuyor bir bakıma. Aynı zamanda da çoğuna göre dürüst, verdiği aralardan, yaptığı kaçamaklardan, başvurduğu söz oyunlarından bahsediyor okura; onu metnin – büyülü?- gerçekliğine daha bir sokuyor sanki.

Ve hepsine rağmen, karanlıktan yana umudumuzu koruyoruz; gecenin işçileri başaracak, sığınıklarda bir odaya doluşanlar da yaşamaya devam edemeyecek. Sonra karanlık gelecek, ardından tünelin sonunda bir ışık; yanı sıra O., Sevinç, Sevim, sağır bir sarışın çocuk; bir tek yüzde toplanmış olarak ve aynada tanıyamadığım ben, binlerce parça, artık ben de olmayan yüzbinlerce parça.

Ve gece gelecek…







0 ses çıkmış:

 

Term Life Insurance Quote