3 Mart 2010 Çarşamba

Beka (Deneme)


B.K. öldü.
B.K. bir kazada can verdi.
B.K. İstanbul’da meydana gelen zincirleme bir kazada can verdi.

17 yaşındaki B. K. İstanbul’da, E-5 Kara


yolu’nun Uzunçay mevkiinde meydana gelen zincirleme kazada can verdi. Annesi E.K. oğlunun ölümünden bölgede yaya üstgeçidi bulunmaması nedeniyle İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni sorumlu tuttu…”
B…... K…
(1993-2010)
Kalbin durması. Beynin çalışmayı reddetmesi. Işıldayan hücreleriyle sinir sisteminden, yıllar boyu bir kere olsun teklemeyen kalbine; milyonlarca ke


re açılıp kapanmış göz kapaklarından kalemi gereğinden de sıkı tutmaktan yer yer eğrilmiş sol eline kadar – zincirleme bir işlev-yitirme vakası. Cansızlaşma. Taşlaşma, zamanla erime.
Ölmek ve onun süslü imparatorluğu.
Öte yandan, varlığımızın devamı için var olan onlarca tedbirden biri. İlahi göklerden gelen ceza niteliğinde bir tepki değil; kurtçukları, etobur bitkileri ve filleriyle biyolojik alemin yasalarından en önemlisi.
Evrimlerin olmazsa olmazı, devrimlerin çıkış noktası ve kararsızlıkların bereketli ovası.


***
Kahve, televizyonda güne merhaba haberleri, çocukların servislerinin susmak bilmez kornası, sabahlığı içinde bitkin ve umursamaz görünen eşi-
Takım elbise giymiş ciddi görünüşlü adamlar; yeşil, mavi, kahverengi kağıt parçaları;  tek bir bacaklarının kalınlığı kafalarınınkinden büyük, alışılmıştan farklı bir tarzdaki üniformalarıyla daha genç adamlar ve fotoğrafı çekildikten sonra en yakın tuvalete girip az önce yediği yemeği kusmayı planlayan peri kızları: Sadece -ne kadar arttırılırsa arttırılsın asla yeterli gelmeyecek- maaşı yüzünden istifa etmediği işine gitmek üzere evden çıkmadan önce okuduğu gazetenin kendisini en çok ilgilendiren kısımları. Zincirleme bir kaza, can veren insanların arasındaki 6 aylık bebek ve 17 yaşındaki -oğluyla yaşıt- çocuk B.K.(1993-2010). 5 saniye süren göz atma sonucunda koca bir sayfadaki kaza ve cinayet haberlerinden çekip aldığı kelimeleri günün sonunda tamamen unutmuş olacak.
***
Bitki:
 “B.K. 1993’te doğdu, 2010’da öldü.” Bir insandı ve öldü. Bir bitkiden ya da bir kaplumbağadan da bahsediyor olabilirdik. Onlar da ölebiliyor. B.K. da öyle öldü işte. Bir bitki gibi, yaşadı ve öldü.
Bitkiler takdir edilmeye ihtiyaç duymaz. Yesen de yemesen de -çürüyüp kurumazsa ya da hava, mevsim normallerinin dışında seyretmezse- meyvelerini vermeye devam eder. Meyvenin senin bahçenin sınırlarına düşmüş olması, şeklini ve tadını belirleyebileceğin anlamına gelmez. Ekşiyse ekşi olsun, o üretmeye devam eder. Geceleri, sinsi rüzgar ulu bir ağacın çarpık dallarının arasından geçip gövdesini hafif hafif sallandırdığında ürkersin; özellikle kışın, gecenin o soğuğunda senin varlığını onaylarcasına büyük gözlüklü buruşuk yüzünün ikamet ettiği kafasını sallaması sana öyle tanıdık, öyle samimi gelir ki... şaşarsın. Güneşli günlerde, bir araya gelmiş birkaç ağaç öyle güzel sallanır ki, sevdikleri bir şarkıya eşlik eden bir grup sıkı dost ya da güzelim bir yaz gününde ellerinde ince belli, yeşil çimenlere yayılmış geniş bir ailedir gördüğün. Büyümeye hep devam ederler. Konuşmaz, gülümsemez, varlığını umursamazlar ama ağlamaz, kızmaz, sıkılmazlar da.
Baykuş:


“B.K. (1993-2010), öldüğünde 17 yaşındaydı.” 1993’te annesinin içinden çıktı. Bir gün bile annesinin sözünden dışarı çıkamadı – çıktıysa da, annesi bunu öğrenemedi. Aralarında anlaşmazlık çıktığında bir kere bile katılmadığı bir şeye karşı çıkamadı. 17 yıl boyunca yaptığı gözlemleri yaşarmış gibi devam ettiği hayatına taklit taklit serpiştirdi. Bu kimseyi rahatsız etmedi, annesinin sözünden hiçbir zaman çıkmadı çünkü. Annesi her zaman her şeyin en doğrusunu bilirdi.
Okulda popüler değildi, olmayı da istememişti zaten. Bu konu hakkında da düşünmemeyi tercih ediyordu. Gerçekçi hayaller kurmayı gereksiz bulurdu, gün içinde kurduğu gelip geçici hayallerin az sayıdaki fikirlerini de etkilemesine izin vermezdi. Düzenli hayal kuranların hedef tahtasını hep en uzağa sapladıklarını gözlemlemişti ve ne kadar yaklaşırlarsa yaklaşsınlar, tahta minicik ayaklarıyla daha da uzağa koşturup dururdu. Zaten bizzat hayal kurmaktansa kuranları ve sinsi hedef tahtalarını gözlemlemek daha iyiydi.
Yaşadıklarıyla arasına mesafe koyar, gerektiğinde kalın bir duvar örerdi. Sorulara annesinin ve babasının öğrettiği gibi cevap verirdi. Hiç arkadaşının olmamasının çevresindekileri huylandıracağını bildiği için bir-iki yakın arkadaşı olurdu. Bu gösteri niteliğindeki samimiyet, düşünceler ve duygular etkisiyle değil, yakın sıralar ve adresler nedeniyle baş gösterirdi.
Balık:
“17 yaşındaki B.K.’nin tek istediği, belediyenin üst geçit yapmayı unuttuğu yoldan karşıya geçmekti. …” (İç acıtıcı müzik eşliğinde, ana haber bülteni)


Müzik dinlerken, yemek yerken ya da okuluyla ara sıra gittiği müzeleri gezerken hissettiklerinin depolanmasına, bir yığın oluşturup benliğini etkilemesine izin vermezdi. İçinde hiçbir şey kalmamacasına beynini ve kalbini silip süpürürdü – bir balığın kısa süre içinde hafızasını silmesi gibi. Bir şeyin tarihçesiyle ilgilenmek zor gelirdi, “nasıl”ı hesaba katmadan “O kadar zaman ayırsaydım ben de aynısını yapardım.” derdi kendine ve ıslık çalarak yolunda yürümeye devam ederdi. Kendini beğenmiş değildi, büyük korkusunun içinde yüzdüğü için neleri es geçtiğini göremezdi. Yaşama korkusu; sevme, sevilme, sevilmeme, üzülme ve perişan olma korkusu. Anlamama, gafil avlanma korkusu.


***
Beynimin, kemiklerimin, beni sarmalayan damarlarımın ve bir sürü tuhaf organın bir araya gelerek oluşturduğu şeyin ben olduğunu görmek şaşırtıcı. Bazen, insan vücudunun yapısı ve anatomisi hakkında öğrendiğim hiçbir şeyin benim için geçerli olmadığını hissediyorum – kendimi insanüstü bir varlık addettiğim için değil bu. Bileğimi kesecek olsaydım akacak şeyin vitrinde sırıtan ve göz kırpan kıpkırmızı rugan ayakkabılar gibi göz alıcı olabileceğini aklım almıyor. Sol taraflarda bir yerde duran büyük kırmızı yün yumağından çekilmiş mat ipçikler olmalı akan.”
(Ezilen kol ve bacaklarından sızan bendeki, bizdeki kandandı – farkımız yokmuş B.K..)

2 ses çıkmış:

goriotbaba dedi ki...

çok güzel yazmışsın ama bi şeyi merak ediyorum B.K. senden parçalar taşıyor mu?

lisi apfelbaum dedi ki...

bilmem hiç düşünmedim, sanırım benden çok görüp eleştirdiklerimden parçalar taşıyor

 

Term Life Insurance Quote