27 Şubat 2010 Cumartesi

... (Deneme)





SAĞIRLIK.

Duyamıyorum sesleri. Hücrelerim çürüyor. Beynimin içinde her zaman gümleyen davul bir anda duyulmaz oldu. Sessizlik hakim şimdi ülkelerimden şehirlerime. Gecenin içinden çıkan hiçbir ses girmiyor kulaklarıma. Oysa gece daha olmadı, güneş henüz batmadı. Demir bir kapı inmiş gibi sanki ve kararlı içeriye kimseyi sokmamaya.
Açıyorum ağzımı, daha çok açıyorum. Hala mı sessizlik var? Bilmiyorum belki de artık sesim yoktur benim. Kulaklarım duyuyordur ama kelimelerimi çalmışlardır. Müzik açıyorum, radyo açıyorum. Sonuna kadar... Hayır duymuyorum. Hangi hırsız bütün kelimeleri çalabilir? Hiçbiri. Peki ya kalbim? O da duymuyor mu? Kalbimden dinliyorum çığlıklarımı. Çıt yok, kalbim duymuyor sesleri.
Anlıyorum. Kalbim sağır olmuş benim.


KÖRLÜK.

Göremiyorum seni. Karanlık gözlerime batıyor. Kalabalık yaratan bunca insanı şimdi göremiyorum. Onlar gitti ve şimdi bana kalan koca bir boşluk. Güneşe bakıyorum, yok güneş. Göremiyorum. Oysa saatin yelkovanı 12'nin üstünde, gece olmuş. Gözlerimi kapatıyorum, yatıyorum, uyuyorum. Peki ya ışık? Hatırlamıyorum kapatıp kapatmadığımı. Hiçbir şey göremezken neden ışık yaktığımı da hatırlamıyorum.
Hayal etmeye çalışıyorum. Göremediğim karanlık hayallerimi etkileyemez çünkü. Hayallerimi gözlerimle değil kalbimle kuruyorum. Hayal... Hayal et hadi! Ne olursa, renkleri hayal et kalbim! Yeşil gökyüzü, mor deniz ve saçlarım kırmızı...
Karanlık... Gözlerimde karanlıktan başka bir şey kalmamış. Kalbim de görmüyor.

Fark ediyorum. Kalbim kör olmuş benim.


DİLSİZLİK.

Kelimelerimi de çaldılar sonunda. Benim kendi ağzımdan aldılar. Konuştuğum, söylediğim her kelimeyi aldılar, daha ben onun sonuncu olduğunu bilmeden. Düşüncelerimin tek yansımasıydı, konuşmalarımın. İnsanlarla aramdaki köprü... Ve o köprü bir anda yıkıldı. Üstünde tutunmaya çalıştım önce fakat hemen sonra ben daha fark etmeden köprünün son ipleri de parçalanıp birbirinden ayrıldı.
Düşündüm bir an. Evet, hala düşünebiliyordum o halde düşünmek için kelimelere ihtiyacım yoktu. Kendi düşüncelerim zaten beynimin içinde yer edinmişti. Her birinin kayıtları vardı hafızamda. Düşüne...biliyordum...Düşüne...biliyor...muydum? Sanırım...Peki...ama...neden...yavaş...lamıştım? Kelimeler...yoktu...kelimeler...kayıptı...kelimeler...olmadan...düşünemem...

Anlıyorum. Kalbim dilsiz kalmış benim.


HİSSİZLİK.

Yaşıyorum, hüzün yok. Gülüyorum, mutluluk yok. Fotoğraflar var, ama anılar yok. Arkadaşlar var, ama hisler yok. Hissedemiyorum. Kocaman bir okyanusun içindeyim. Su vücudumun her yerine değebiliyor. Çıplağım. Ama su yok. Çünkü hissedemiyorum. Su var mı? Belki de var. Bir yukarı bir aşağı en küçük el çırpmamla gidebiliyorum ama su yok. Su YOK!
Yüzlerine dokunuyorum, gözlerine bakınıyorum insanların. Hiçbirinde sen yoksun. Seni hissedemiyorum, onları hissedemiyorum. Aynaya bakıyorum, ben yokum. Yüzüme dokunuyorum, "ben"i hissedemiyorum. Ellerim yok, ben yokum, hislerim yok.
Konuşuyorum, sözcükleri bir hırsız gelip bırakıyor önüme ve ben de karşımdakine veriyorum. Fakat yanlış anlaşılmadan başka bir şey yok. Kalbime dokunuyorum son kez, olmayan ellerimle. Kalbimi hissetmiyorum, kalbim yok. Kalbimi hissedemiyorum, kalbim yok! Hisset! Kalbimi hisset! Kalbim bir şeyler hisset!

Anlamıyorsunuz. Kalbim hissiz kalmış benim.
Kalbim ölmüş benim.







0 ses çıkmış:

 

Term Life Insurance Quote