27 Şubat 2010 Cumartesi

Üç Ütopya Üzerine Bir Deneme(Karşılaştırma)

ÜTOPİK TOPLUM SİSTEMLERİ ÜZERİNE


İnsanlar binlerce yıldan beri aile, kabile, toplum, devlet gibi organizasyonlar kurmuşlardır. Her sistem gibi bu tür sosyal sistemler de problemler ile karşılaşmış ve üyelerinin tam olarak istedikleri şey haline gelmekte başarılı olamamışlardır. Haliyle düşünürlerin bu organizasyonların mükemmelleştirilmesi hakkında fikirler ileri sürmeleri kaçınılmazdır.
Yunancadaki “yok, olmayan”, “mükemmel” ve “devlet, toprak” anlamındaki kelimeleri içeren “ütopya” sözcüğü hayal edilen toplum ve devlet sistemlerini ifade etmektedir. Her ne kadar kendisinden önce de böyle tasavvurlar olsa da (Bu gibi eserlerin en çok bilineni ve en eskisi Platon’un “Devlet” adlı eseridir. Hiç kuşku yok ki daha sonra yaşamış yazarların hepsi bu yapıttan etkilenmiştir.) bu sözcük ilk defa ünlü İngiliz yazar ve devlet adamı Thomas More tarafından kullanılmıştır ve daha sonra da bu türün genel adı olarak insanların zihnine yerleşmiştir. Her ne kadar More kendi eserinde anlattığı toplumun gerçekte var olmasının imkansız olduğunu düşünse de (Ki kitabın sonunda sanki yazdıkları kendi fikirleri değilmiş gibi hikayeyi anlattırdığı karakterine itirazlarda bulunur.) birçok ütopya yazarı kurdukları sistemin mükemmele yakın ama aynı zamanda da gerçekleştirilebilir olduklarını ileri sürmektedir.
Aynı zamanda özellikle de modern çağda birçok örneği olan (George Orwell’in 1984 adlı eseri gibi) distopya terimine de değinmek yararlı olabilir. Distopyalar ütopyaların tersine totaliter ve baskıcı yani mükemmellikten olabildiğince uzak toplumlar öngörürler, bu tür geleceklerdeki hayatı tasvir ederler.
Bu yazıda incelenecek üç ütopyadan en yenisi bile yaklaşık dört yüz yıl önce yazılmıştır. Bu nedenle de toplum tasvirlerinin hiçbiri sanayi devrimi nimetleri ve özellikle son 50 yılda ortaya çıkan teknolojik yenilikleri kendi yapısına katacak kadar değişken değildir. Ayrıca dönemin şartları da kültürel, sosyal vb. olarak bugünden çok daha farklıdır. Şu son birkaç yüzyıldan sonra dünyanın bu hale geleceği en ileri görüşlü birisi tarafından bile tahmin edilemezdi. Yazılan ütopyaların zamanın insanına hitap etmesi de amaçlanmış olabilir. Sonuç olarak bu ütopyaların tüm özellikleri ile günümüzdeki insanın da hayal edeceklerinden çok uzak olması bu gibi nedenlerden dolayı şaşırılacak bir şey değil. Sözlerimi birkaç örnek ile açıklayayım:
- Platon eserinde devletin koruyucularının savaşlardaki performansını arttırmak için ölümü kötüleyen şiirleri yasaklatıp ölümden sonraki güzel nimetleri anlatan edebi eserlerin yazdırılmasını uygun bulmuştur.
- More’un ütopyasında (Utopia) insanlar 6 saat, Campanella’nın ütopyasında (Güneş Ülkesi) ise 4 saat çalışmak zorundadırlar ve bu çalışmanın çoğu tamamen gıda gibi insanın birincil ihtiyaçlarını karşılamak için yapılır. Bugün için düşündüğümüzde ise tüm bu gibi işlerin yapay zeka ile donatılmış elektronik birimler tarafından yapılması akla daha uygun gözükmektedir.
- Campanella ütopyasında ülkenin en büyük rahiplerinin suç işleseler bile kötü olamayacaklarını varsayarak yargılanmalarını reddetmektedir.

Güneş Ülkesi ve Utopia biçim ve anlatış bakımından birbirlerine benzemektedirler. İkisinde de bu toplumları gözlemlemiş bir gezginle dinleyici arasında bir konuşma geçer. Kitabın büyük bir kısmında gezgin anlatırken, anlatım arada dinleyicinin okuyucunun da aklına gelmesi muhtemel soruları anlatana yöneltmesiyle kesilir ve bu sorular hakkında konuşulur. Bunun yanında en büyük yapısal farkları ise Güneş Ülkesi’nin sonunda ayrı bir bölüm olarak kitapta savunulan fikirlerin soru-cevap yöntemiyle daha detaylı ve karşılaştırmalı olarak açıklanmasıdır. Platon’un Devlet’inde ise mükemmel toplum sorunu daha felsefi olarak ele alınır. Bir grup filozof tarafından mutluluk, mutsuzluk; iyilik, kötülük gibi insanda iç içe geçmiş kavramlar ele alınırken bunları daha iyi incelemek için devlet sistemleri hakkında tartışılır ve bu sistemler bazı insanlarla eşleştirilip hangi insan tipinin daha mutlu ve iyi olduğu sonucuna ulaşılmaya çalışılır. Bu gibi felsefi tartışmalar ve toplum sistemi hakkındaki tartışmalar o kadar iç içe geçmiş durumlardır ki, eserin yazılış amacının en iyi toplum sisteminin anlatılması mı yoksa felsefi kavramların ve insanın nasıl yaşaması gerektiğinin açıklanması mı olduğu anlaşılamaz. Bunun nedeni, bir ihtimal, insanların bir düşünceyi yorumlarken kullandığı “tek neden diktatörlüğü” metodu da olabilir. Yani tüm kitabın amacının tek bir düşünce üzerinde kurulduğu görüşü.
Ortalama iki yüz sayfa olan bu eserlerin tüm birimleriyle toplum yaşamasını anlatması beklenemez. Kitaplarda bazı hayati sorular tartışılmış, toplum yaşayışı genel hatlarıyla ve en önemli noktalarıyla anlatılmaya çalışılmıştır. Bunlar savaş ve savunma, yönetim görevlilerinin seçimi ve yönetim tarzları, eğitim, günlük hayat, üreme ve evlenme, dinler, para ve ekonomi ile ilişkiler, kadın-erkek rolleri gibi ana konulara ayrılabilir.
Platon’un eserinde anlatıcı olarak Sokrates vardır. Tartışmanın başında eğriliğin doğruluktan daha akıllıca ve iyi olduğu savunulur ve Sokrates buna karşı çıkar. Bu kavramları karşılaştırabilmek için ise insana benzeyen daha büyük bir sistemde (devlet, toplum) doğruyu arar. Buradaki devletin işlevi yurttaşlara erdemli ve doğru bir hayat sağlamaktır. Toplum üç bölüme ayrılır: çalışanlar, bekçiler ve yöneticiler. Çalışan sınıfının erdemi kanaatkâr olmak, bekçi sınıfının erdemi cesaret, yöneticilerin erdemi ise bilgeliktir. Sınıf farklılıkları dışarıdan bakıldığında açık bir şekilde görülebilir ama toplumun bunu fark etmemesi için fertler devlet tarafından, kendilerinin bulundukları sınıfa ait olduklarına ve bundan öncekilerin yaptıklarını yapmaya devam etmeleri gerektiğine inandırılırlar.
Daha başta kabul edilen yargılardan bir tanesi ise bu devlette herkesin sadece bir işle uğraşması gerektiğidir. Ayrıca bu devlet genel olarak bugün “kişisel haklar” dediğimiz bazı özgürlükleri halkın iyiliği için halka tanımamaktadır. Mesela düzensizlik yaratabileceği ve sınıflar arası dengeyi bozabileceği için isteyen istediği insandan çocuk sahibi olamamaktadır. Toplumda doğru görülmeyen hikayeler ve şiirler yasaklanacaktır. Doğuştan bedeni sağlam olmayan insanlar hasta olduklarında, tıp onlarla ilgilenmeyecektir. Onlar için ne devlet ne de toplum çaba harcayabilir.
Kitapta askerlerin yetiştirilmesi ve yaşatılması üzerinde de durulmaktadır. Çocukken seçilen adaylar müzik ve jimnastik ile eğitileceklerdir ve savaş tecrübesi kazanmaları için savaşlara izleyici olarak götürüleceklerdir.
Toplumda bekçilerin kontrolü ele geçirmemesi için de düzenlemeler yapılmaktadır. Bunların en başında bekçilerin bir maaş almaması, bir evlerinin veya eşyalarının olmaması gelmektedir. Bekçilerin barış zamanında yaşayacakları özel yerler belirlenecektir ve bu bölgelerde her şey ortak olarak kullanılacaktır.
Toplumda genel olarak zenginlik hırsının getirdiği zararlardan kaçınmak için de para ortadan kaldırılır ve toplumun tüm kesimleri birbirinin ihtiyacını karşılar.
Bu devlette birçok kanun yoktur. Sadece temel yasalar konulmuştur. Platon her küçük ayrıntı için birçok kanunun bulunmasının gerçekte işlerin daha iyi yürümesini sağlamayacağını düşünür.
Devletin genel olarak dört özelliği vardır. Bunlar yiğitlik, ölçü, bilgelik ve doğruluktur. Bu özelliklerin herhangi birinin eksikliği bile devlet yapısını işlemez hale getirecektir.
Bu mükemmel toplumdaki en marjinal özelliklerden bir tanesi de kadınların ve çocukların ortak olması, yani aile organizasyonunun olmamasıdır. Platon bu sayede insanların ailevi sıkıntılardan kurtulduğunu ileri sürer. Toplumdaki her fert geri kalan herkesi, kendisinin akrabası olma olasılığı olduğu için sevecektir.
Doğan çocuklara bir yaşa kadar bakılır. Daha sonrasında ise erken yaşta yeteneklerine göre eğitimine başlanır. Tabii ki tüm çiftleşme işlemleri (kimler ve ne zaman) kontrollü bir biçimde gerçekleşmektedir. Yalnız bu kontrollü üretimden halkın haberi olmamalıdır. Bu nedenle devlet kurnazca ve yalnızca yöneticilerin bildiği kurallarla üremeyi kontrol eder. Buradan ise devlete halka yalan söyleme hakkı verildiği çıkartılabilir.
Toplumdaki hiçbir işte erkek dominantlığı yoktur ve tüm işleri erkekler kadınlarla birlikte yapar. Yine de kitapta bu işlem “Kadın her işi görür ama hiçbir işi erkek kadar iyi yapamaz.” şeklinde tasvir edilmiştir.
Sokrates’in, devletinin tartışmada söylemekten en çok çekindiği bölümü ise devletin filozoflar tarafından yönetilmesi gerektiği ve yalnız filozof krallar olursa böyle bir devletin var olabileceğidir. Devlet başkanları bilgi dostu (philo: sevmek, sophie: bilgi) ve değişkenlerde kaybolan değil de sabitlere varabilen insanlar olmalıdır. Burada tartışmaya katılanların birçok itirazını argümanlarla engeller Sokrates. Mesela filozofların garip davranışlı insanlar olduğu söylemine karşı meşhur mağara örneğini verir.
Yönetici olabilecek gençlere öğretilen ilimler ise şöyledir: geometri, astronometri, fizik, armoni ve en önemlisi olan dialektika (tartışma sanatı). Platon’a göre devleti yönetecek insanlar bu işi kendileri çok istedikleri için değil de kendilerinden başkasının yönetiminde yaşamamak için yaparlar. (Çünkü onlar filozofturlar ve en iyi yönetimi kendileri sağlarlar.) Eğitimini tamamlayanlar ilk önce hayat hakkında tecrübe kazanırlar ve ancak ellili yaşlardan sonra kendilerini tamamen felsefeye ve devlet yönetimine verebilirler.
Kitabın sonunda tartışma daha kötü devletlerinde açıklanmasını gerektirir. Hiçbir sistem sonsuza kadar süremeyeceği için de bu devletteki aristokrasi-krallık bir süre sonra yerini başka yönetim şekillerine bırakacaktır. Bunlar iyiden kötüye doğru Platon’a göre şu şekilde sıralanırlar: timokrasi (hem aristokrasi, hem de oligarşi özellikleri taşıyan sistem), oligarşi, demokrasi ve zorbalıktır. Bu sıralamanın nedenleri de tartışma sırasında açıklanır. Yalnız yönetim şekilleri konusu ise ancak başka bir yazının konusu olabilir.
More’un Utopia’sında ise aslında bir ada tasvir edilir. Bu adada birbirinin benzeri birçok şehir vardır. Kendi iç işlerinin bir kısmında özerk olan bu şehirler aynı zamanda adanın en büyük şehrindeki büyük konseyde de temsil edilirler. Nüfus artışı sonrasında ise belirlenmiş yapı ile yeni bir şehir kurulur. Herkes işini aksatmadan çalıştığı için ortalama çalışma süresi günün dörtte biridir ve günün geri kalanı bilimler, düşünme ve eğlence ile geçirilir.
Birçok ütopya gibi More’unki de Platon’un eseriyle büyük benzerlikler göstermektedir. Mesela Utopia’da da para yoktur, kimse altın gibi madenlere farklı bir değer yüklemez ve kimsenin sadece kendine ait bir malı yoktur; her şeyden ortak olarak yararlanılır. Lükse önem verilmediği için tüm eşyalarda kullanışlılık ve az masraf gibi özellikler öne çıkar. Ayrıca her iki eserde de devletin birincil amacı halkın mutluluğunu sağlamaktır. (Gerçi bugüne kadar kurulan devlet çapındaki bütün organizasyonlar büyük ihtimalle aynı amacı taşıdıkları iddiasında bulunmuştur.) Her iki devlette de yöneticiler çok yoğun bir eğitimden geçirilirler, kadın ve erkek arasında fonksiyonel anlamda bir fark bulunmaz ve yasalar olabildiğince az miktarda, herkesin anlayabileceği kadar açık bir biçimdedirler.
Devlet ile karşılaştırıldığında More’un ütopyasındaki en büyük fark burada devletin bir asker aristokrasisi ile değil, herkesin eşit haklara sahip olduğu bir demokrasi ile sınıflar olmadan yönetilmesidir. Yöneticiler her yıl tekrarlanan bir seçimle iş başına gelir. Utopia’daki devlet, Platon’unki gibi sert bir otoriteyi temsil etmez aksine tüm yurttaşlarının tüm ihtiyaçlarını karşılamaya çalışır. Ayrıca Platon ütopyasına aile diye bir kurumu koymadığı gibi çocukları da doğar doğmaz annesinden alır. Utopia’da ise aile toplumun temelidir. (Yalnızca yönetici ve asker sınıfında kadınlar ortaktır ve herhangi bir erkek ile oturmazlar.)
Din konusunda da Utopia’da büyük bir serbestlik vardır. Yasaları çiğnemediği sürece insanlar istedikleri dine inanırlar. Yine de insanlar Utopia’lıların çoğunluğunun doğru bulduğu ve yaşanılan düzene de uygun olan belli bir dine yönlendirilirler. Bir insan suç işlediği zaman ona idam cezası verilmez. En kötü ceza köle konumuna düşürülmektir.
Anlattığımız iki ütopya tasavvurunun arasındaki bu büyük farklılıklar sadece More ve Platon’un kişisel düşünce farklılıklarına bağlanamaz. Aradan iki bin yıl geçmiştir ve zamanla topluma hakim olan düşünce ve gelenekler de değişmektedir. Nitekim 16. Yüzyılın başında Avrupa’da hümanizm akımı yaygınlaşmıştır ve More da kendini hümanist olarak tanımlamaktadır.
Utopia’dan yaklaşık yüz yıl sonra yazılan Güneş Ülkesi adlı eser de Platon’dan etkilenmiş ve büyük ölçüde Utopia ile benzerlikler göstermektedir. Tabii ki düşünülen şehir, yönetimin işleniş tarzı, eğitim yapısal olarak farklı olabilir fakat ana unsurlarda büyük farklılıklar yoktur.
Kent genel olarak “Metafizikçi” adında bir baş rahibin yönetimi altındadır ve baş rahip görevine ölünceye kadar devam eder. Kitabın başında kentin konumu ve yapısı anlatılmaktadır. Kent dış etkilerden olabildiğince iyi bir biçimde korunmaktadır. Buna rağmen dünyadaki gelişmelerden habersiz kalmamak için tüm ülkelere elçiler gönderilir ve ilim, kültür gibi unsurlar öğrenilir. Yöneticinin güç, akıl ve sevgi adında üç yardımcısı vardır ve daha özel mevzularla bu yardımcılar, yönetici adına ilgilenir. Adlarından da anlaşılabileceği gibi Güç, savaş ve barış işleriyle, orduyla ilgilenirken Akıl; meslekler, zanaatlar, eğitim, okul yönetimi gibi konulara eğilir. Akıl’ın kendine bağlı, hepsi belli bir bilimde uzman yardımcıları vardır ve Güneş Ülkesi’nde bilim eğitimine büyük önem verilir. Sevgi ise üreme ve soy düzenleme, tıp, tarım işleri, hayvancılık, giyim kuşam gibi işlerden sorumludur. Her zaman çiftleşmelere izin verilmez. Dengeli bir nesil oluşturmak için kişiler ve zaman halktan gizlenmeden seçilir.
Bu ülkede de günde düzenli olarak dört saat çalışılır ve geri kalan zaman eğitim ve eğlence gibi aktiviteler ile geçirilir.
Kentte para ve aile kurumu ortadan kalkmıştır. Çocuklar beraber yetiştirilirler ve kimse aile kavramı olmadığından akrabalarına özel ilgi göstermez.
Her üç ütopik toplum sisteminin de kendine göre özellikleri ve bu özelliklerin seçilmesinin arkasındaki nedenleri var. Burada yaptığımız incelemeler çok yüzeyseldir ve birçok detay atlanmak zorunda kalınmıştır. Devlet organizasyonunun kurulması ve nasıl olması gerektiği hakkında bilgi sahibi olmak isteyen herkese ütopya sistemlerini okumak önerilebilir. Bu eserler yapılarının basit olması ve kolay anlaşılabilirlikleri nedeniyle politika felsefesine giriş niteliği taşımaktadırlar.
Daha modern anlamda ütopik tasarımlar ise özellikle büyük teknolojik atılımlar ışığında günümüzde fütürizm gibi (futurology) akımlar ile tekrar gün yüzüne çıkmakta ve ilgi görmektedirler. İnsanlar tarihten belirli ölçüde ders aldılar ve artık milyarlarca insan için uygulanabilir tasarımlar yapmaya çalışıyorlar. Bundan sonraki yazımızın konusu da bu gibi tasarımlar olabilir. Fakat eninde sonunda yapacağımız en kapsamlı şey yüzeysel anlatımlardan ibaret olacaktır. Daha detaylı bilgi için birçok kaynaktan araştırma yapılabilir.
Kaynakça:
-More, Thomas, (1964), Utopia (De Optimo Reipublicae Statu deque Nova Insula Utopia : En İyi Devlet ve Yeni Ada Ütopya), Çan Yayınları, Çeviren: Sabahattin Eyüboğlu
-Campanella, Tommaso, (1965), Güneş Ülkesi, Çan Yayınları, Çeviren: Haydar Kazgan, Vedat Günyol
-Platon, Devlet, Kültür Yayınları, Çevirenler: Sabahattin Eyüboğlu, M. Ali Cimcoz
-http://en.wikipedia.org (İnternet Ansiklopedisi)

3 ses çıkmış:

Fatih Cetiz dedi ki...

Gerçekten güzel bir karşılaştırma ile iyi bir giriş yapmışsınız devlet ve toplum yapısına.Ayrıca yazınızın sonunda futurizm den bahsetmişsiniz, umarım bir sonraki denemeniz futurizm üstüne olur. Gelecekteki toplum ve devlet yapısını fütürizm akımının belirleyeceğine inananlardanım.

Adsız dedi ki...

öncelikle böyle emek verilerek hazırlanmış bir çalışmaya rastladıgım için mütecessise teşekkür ederim.

Platon'un devleti ile More'un ütopyası hakkında birşeyler söylemek isterim ''her iki eserde de devletin birincil amacı halkın mutluluğunu sağlamaktır''demişsin ben buna pek katılmıyorum.Platonda evlilik den tutun yönetimde uygulanması gerekenlere kadar hepsinde totaliter uygulamalar mevcuttur.Ve hatta uygulamaların uygulanması için yöneticilerin hilelere başvurması mübah sayılmıştır Platonca. Bu uygulamaları da devletin gidişhatını iyileştirmek ile açıklayabiliriz.Fakat Utopia da halka yine aynı konularda büyük özgürlükler tanınmıştır.Bunu da More'un yaşadıgı yy'daki hümanizm akımından etkilenmesilyle acıklayabiliriz.Yani sonuçta demek istedigim Platondaki devlet robotik bir devlettir ve bence bu devlette mutluluktan ve başkalarının haklarını çiğnemeden sahip olunan haklardan pek söz edilemez. Bilmem siz ne düşünürsünüz ?

Adsız dedi ki...

haydarpaşa-beyazıt
böyle bir çalışmadan ötürü teşekkürlerimi sunmak isterim ..

 

Term Life Insurance Quote