26 Ağustos 2010 Perşembe

S. (Öykü)


“Diyecek tek bir kelimem bile yok” dedi, içinden geçen hiçbir şey yoktu, sadece hayata odaklanmıştı ve bununla başa çıkabileceğini biliyordu. Emin olmadığı tek şey, bunun nasıl olacağıydı.
Ne yani, bitti mi şimdi? Evet, bitmişti. Pişman mı olmalıydı, üzülmeli miydi, yoksa mutlu mu olmalıydı? Belki de yalvarmalıydı. Bitmesin istiyordu, ancak yapabileceği bir şey olmadığı için kendini paralamanın anlamsızlığının farkındaydı.
İçinden geçeni sordu: “Ne yani, bitti mi şimdi?”. “Evet bitti…” dedi S.. Ve o bu cevapta bir açık aramaya başladı çaresizce, bir delik, hala ışığın sızdığı. Kesin cevapları sevmezdi, bilirdi bu kadar büyük ve kesin konuşulmaması gerektiğini. Ancak eğer bu cevabı veren S. ise farkındaydı ki ne olursa olsun bitmişti. İstemiyordu işte o bitmesini, bunu S. de bilmesine rağmen neden bunu hala yapıyordu?
Şimdi geriye kalan neydi? Birkaç anı kırıntısı mı? O kadar basit olduğunu sanmıyordu, çünkü ne kendisinin, ne de S.’nin beylik insanlar olduğunu düşünmüştü. Yanlış düşündüğünü şimdi anlıyordu, S. hiçbir zaman buna inanmamıştı.
Kızgındı ama bittiği için değil, kişiliğine yapılan hakaretten dolayı. Küfür etmek, bağırmak, birilerini suçlamak istiyordu. S.’ye yöneldi ve “Seni hala seviyorum.” dedi, sırıttı. Emindi ki bu S.’ye edebileceği en büyük küfürdü. Bu bütün ayrılanlara en büyük küfürdü, “Seni her şeye, her yaptığına rağmen, nefret etmem gereken yerde ve senin istediğinin bu olmasına karşın hala seviyorum.” anlamına geliyordu. Hissedilen sevgiyle nefreti tek bir cümlede toplamak bu kadar kolaydı işte. “Seni HALA seviyorum”.
Onun gururu yoktu, S. şimdi geri dönse, verdiği o sert ve keskin cevaba rağmen kabul ederdi S.’yi. “Aslında gurursuzluk değil bu, hoşgörü ve bağışlama.” diye düşündü kendi kendine. Ancak “Gitme!” diyemeyecek kadar gururluydu, çünkü biliyordu ki bunu demek zavallılıktı, yoksunluktu. Ama anlatmalıydı istemediğini. Bunun için en iyi yolun susmak olduğunu sanıyordu, sustu. S. saçmalarken, ona klişe nedenler sunarken o konuşmadı, dinlemiyordu bile, sadece anlam vermeye çalışıyordu, çevresine ve hayatına. Bitmişti ya, gerisi önemli değildi, nedeni veya nasıl olduğu. Önemli olan şimdi hayatına yeniden yön vermekti. Bıraktığı yerden aynı şekilde devam edemezdi, kişiliğinin çok büyük bir değişikliğe uğrayacağını biliyordu. Dururdu belki zaman şimdi, düşünecek, S.’nin yüzüne doya doya bakacak, zamana ihtiyacı vardı. Belli ki sevmiyordu artık S. onu, bunu düşündükçe kahroluyordu. Hayatında yaşadığı en kötü duygu olduğunu düşünüyordu bunun, öyleydi de. Bu yüzden hissedemiyordu bile, sanki S.’nin sevgisiyle beraber bütün duyguları kaybolmuştu. Daha önce hiç böyle bir karmaşa yaşamamıştı çünkü daha önce hiç bu kadar sevdiği birisini kaybetmemişti. Bir yanda S.’ye duyduğu nefret, öbür yanda aşk… Karşılıklı iki rüzgarın çarpışmasıyla oluşan hortum gibi, duyguların çarpışması içini alt üst etmişti. Kusacak gibiydi, sanki ağzından çıkacak olanlar midesindekiler değil de, aklındakiler ve kalbindekilerdi. Aslında duygularını kaybetmesinin nedeni hissetmek istememesiydi, ne aşkı ne de nefreti. Veya hissettiği, hissetmesi gereken duyguların hiçbirini hissetmek istemiyordu. Bir şeyler söylemesi gerekiyordu, biliyordu. Ancak o kadar çok şey söylemek istiyordu ki, susmak söylemek istediği bütün her şeyin bir toplamıydı. Tıpkı siyahın bütün renklerin toplamı olması gibi.
Ama asıl soru bundan sonra ne yapacağıydı? Bitmişti, S.’nin sesinden, davranışlarından anlıyordu bunu. Kokusu bile terk etmişti şimdi onu. Düşündü kendi kendine, bu sefer cesaret edip düşündü, uzun ve sessiz... Siyah diyordu ki: “Bitir hayatını, gerek yok artık. S.’siz ne anlamı var ki zaten?”. Beyaz : “Böyle daha da mutlu olabilirsin belki, serbest ve özgür…”. Düşündü yine, uzun ve sessiz... Siyah’a hak veriyordu. Hayır hayır, siyah kötü, beyaz iyi falan değildi sandığınız gibi, sadece farklı düşünceleri temsil ediyorlardı ve bu sefer Siyah hakimdi düşüncelerine. “Acaba S.’nin saçlarından dolayı mı?” diye düşünmeden edemedi, onlar da siyahtı çünkü, “Acaba S.’nin saçları mı düşündüklerim? Yoksa siyah düşünceler mi?”. Her ikisi birden olduğu anladı, çünkü hayatının S.’nin saçlarında bitmesini isterdi. Gülüyordu, S.’nin buna anlam veremediğini tahmin edebilirdi.
Sordu yine, ama bu sefer kendine: “Bitti mi?”. Bu cevap da öbürü kadar keskindi: “Hayır.”. Yine sırıttı, S.’ye baktı, “Seni hala seviyorum.” dedi. Düşünceleri şimdi Beyaz’dı ve gülümsüyorlardı.

                                                                                                                                    Vitriol
                                                                                                                                 14.07.2010

0 ses çıkmış:

 

Term Life Insurance Quote