28 Nisan 2010 Çarşamba

Harikalar Diyarında İletişim Kurmak (Felsefe)


Harikalar Diyarında İletişim Kurmak

Yaklaşık bir saatten beri ekrana bakıyorum, bir şeyler yazıyorum ve siliyorum. (Eskiden olsa bir şeyler karalıyorum ve kağıdı buruşturup atıyorum derdim. Ama şimdi orta yaşlı yazarlar gibi eski ile yeni yazma yöntemlerini kıyaslayan bir tartışmanın zamanı değil!) Bir kez daha fark ettim ki inceleme veya makale gibi belli bir yapıda yazılıp sonunda da kaynakça verebildiğiniz metinler aslında yazması kolay olanlar. Bunun yanında tamamen kafanızdaki düşünceler bütününü tutarlı bir biçimde yansıtmaya çalışmak ise –belki de sadece benim içindir- neredeyse imkansız. Bu konu hakkında biraz düşünmek istiyorum. [Aslında burada yaptığım bir tür paradokstan kaçış olacaktır. Çünkü “neden gerçekten tutarlı ve mantıklı bir düşünce yazısı yazmak zordur (Hatta tamamen kusursuzu birçok konu için imkansızdır?)” gibi bir konu hakkında yazmak da (Bu da kendi içinde tutarlı bir fikir silsilesi olmak zorundadır.) yeniden bulduğum nedenler dolayısı ile eksik ve hedefine ulaşmamış bir halde bulunacaktır. Fakat bu şekilde düşünmeye devam edersem yazılı bir biçimde iletişim kuramam. Bu nedenle gözlerimi kapatıp tehlikelerle dolu bu “maceraya” atılmalıyım.]
1-     Basit bir biçimde denilebilir ki anlatmak istediğiniz konu hakkında teorik anlamda yazılmış ve söylenmiş düşüncelerin ve argümanların büyük bir çoğunluğunu büyük ihtimalle bilmiyorsunuz. Bu da yazarken sizde büyük bir eksiklik duygusu yaratıyor. (Özellikle teorik mükemmelliyetçiler için bir işkence.)
2-     (Özellikle matematiksel kanıtlara aşina olanlar daha rahat anlayacaklardır.) Kafanızda olduğunu sandığınız ve sözlü olarak anlattığınızda çevrenizdekilerin itiraz etmedikleri fikirleri tek tek sıralarken aslında birçok düşünceyi a priori olarak kabul ettiğinizi, düşünceler arasında birçok boşluk bulunduğunu, birçok değişken konusunda da önyargılı olduğunuzu göreceksiniz eğer kendinize dürüst olursanız. Hatta daha çok düşünürseniz aslında kullandığınız kavramların birçoğunu bilmediğinizi, öz olarak anlayamadığınızı da göreceksiniz. (Burada insanların “felsefi” dediği anlam arayışından bahsediyorum. Özellikle yanlış anlaşılmaktan korkup fikirlerinizi analitik bir düzlemde açıklamaya kalkışırken bu gerçeği göreceksiniz. Sırtınızı yeniden a priori kabullere –varsayımlara- dayamak zorunda kalacaksınız.)
3-     Formel bilimlerden bahsetmiyorsanız çok büyük ihtimalle tüm olanaklı insan bilinçlerinin takip edebileceği ve “tamamen tutarlı” diye nitelendirebileceği önermeler bütününe asla erişemeyeceksiniz. Bu eksikliğe “fikirsel eksiklik” diyelim. İkinci maddedeki “kavramsal eksikliği” giderdiğinizi düşünsek bile mümkün olan en doğru kavramsal sıralamaya erişebileceğiniz ne malum? Üstelik bu pozifif veya sosyal bilimlerde bile bu kadar zor iken tamamen bilimlerin dışında konuşulanlar ne olacaktır?
4-     En tutarlı metodun ne olduğunu bilmiyorum. Ama insanlar, inceleme ve yorum yapma yöntemleri az da olsa oluşmuş bilimlerin dışında konuşurken o kadar çok tutarsızlık gösteriyorlar ki… Birçok etkeni gözlemlemiyorlar, belli bir perspektiten bakmaları gerekiyor vb. Sorun: Bu konularda nasıl konuşacağız o zaman? Ayrıca zaman problemi olarak tanımladığım (“Özellikle modern zamanlarda birçok tartışma için yeterli zaman ve sabırın insanoğlunda bulunmaması.”) problemi günlük hayatta nasıl aşacağız?

Bu metinde yazılanlar, hayattaki önermelerin getirdiği yanlış anlamalara karşı attığım düzensiz bir çığlık olarak algılanmalıdır. (Nitekim eleştirdiğim özelliklerin birçoğunu da aşıyor bu yazı. Mesela tüm argümanları listelediğimi zannetmiyorum.) Amacım – her şeyin tanımlandığı- totaliter bir iletişim dili kurmak değil. Sadece hayatımızda diğer bilinçlerle kurduğumuz iletişimin neredeyse tamamının yanlış anlamalar ve kargaşa ile dolu olduğunu düşündüğüme söylemek istedim. İnsanların çoğu, pratik hayatlarında yukarıdaki saydıklarımdan rahatsız olmuyorlar, bunu biliyorum. Fakat iletişim yöntemlerine birazcık dışarıdan bakan biri iseniz söylediklerimi anlayacağınızı düşünüyorum. Belki de çok analitik düşünmek istiyorumdur. Fakat insanların birbirlerini anlamadan doğup yaşayıp ölmeleri bana size öyle olduğunu ispatlayamayacağım anlamsız bir durummuş gibi geliyor. (bkz. Harikalar Diyarı sakinlerinin kendilerine göre normal yaşantıları ve Alice'in bunlara tepkisi) Biliyorum hiçbir zaman düşündüğüm gibi konuşmayacak-yazmayacak insanlar ama yine de metotlarımızı bir gözden geçirmekte fayda var. Bu küçük girişten sonra genel olarak iletişim problemlerini açıklayıp “nasıl iletişim kurabiliriz” ve “nasıl tartışmalıyız” sorularını bu konuda çok cahil olsam da “zaman problemi” nedeniyle (Bu konuda yazılmış tüm düşünceleri okuyacak zamanın eksikliği.) incelemeye çalışacağım sonraki yazıda.

PS: Eğer bu konudan çıkabilirsem ve yeterli bilgi seviyesine ulaştığıma kendimi ikna edebilirsem bir gün “Ütopyalar ve Gelecek” hakkında söz verdiğim gibi düşünüp iletişim kurabiliriz.
           

4 ses çıkmış:

Pinokyo dedi ki...

Mütecessis'e selamlar!

Girişteki köşeli/köşesiz parantezli, tırnaklı labirentimsi anlatımınız, Schopenhauer'ın gereksiz uzunluktaki cümleler üzerine yazdıklarını hatrıma getirdi. Buraya olduğu gibi alıntılamam biraz kaba kaçar; Üstad'ın üslubu hayli sert. (Okumanızı dilediğim bölümü "Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine", Say Yay., s. 122'de bulabilirsiniz. İletişim kurabileceğim bir adresiniz olsa o kısa bölümü paylaşmak isterdim.) Diyeceğim o ki, daha okumaya başlar başlamaz iletişimin dolambaçlı yollarıyla karşılandım; oysa daha sade bir anlatımla da pek rahat anlatabilirdiniz meselenizi. Bütün o parantezli yapı gereksiz olmuş, düşünce akışını sekteye uğratmaktan fazla ileriye gidemiyor.

Hazır rahatsızlığımı dillendirip burnumu huzura erdirmişken, konu edindiğiniz için çok mesut olduğum bu önemli mesele hakkındaki görüşlerimi ve bir-iki itirazımı da paylaşmak isterim.

"...inceleme veya makale gibi belli bir yapıda yazılıp sonunda da kaynakça verebildiğiniz metinler aslında yazması kolay olanlar. Bunun yanında tamamen kafanızdaki düşünceler bütününü tutarlı bir biçimde yansıtmaya çalışmak ise [...] neredeyse imkansız." diyerek -yanlış anlamadıysam- makalelerle deneme türünü karşılaştırmışsınız. Doğal olarak, makalelerde "kafanızdaki düşünceler bütününü tutarlı bir biçimde yansıtma" ögesinin eksik olduğunu anlıyorum bu sözlerinizden. Halbuki, bildiğim kadarıyla makalelerin sahip olduğunu temel özellik tam olarak budur. Sadece kaynakçalardan derlenmiş sözler ve düşünceler topluluğu olup makale olduğunu iddia eden "çakma makaleler"den söz ediyorsunuz siz sanırım. Böyleleri var, doğrudur. Fakat özgün bir düşünceyi, kaynakçalarda olmayan bir şeyi sunmadığı takdirde o esere "makale" demek, sözünü ettiğiniz iletişim sorunlarının bir sonucu olabilir ancak.

Dörtlü listelemenizdeki çoğu gözleminize katılıyorum. Üçüncü bölümde "tamamen tutarlı" önermeler bütününe asla ulaşamayacağımızı söylemişsiniz. Buna katılmamın tek nedeni "tamamen tutarlı" olan hiçbir şeyin varlığına inanmıyor olmam. Böyle bir inancım olmasaydı, savununuz çok saçma gelir, sözgelimi, bunu, tutarlı yazılar yazamama durumu için düşünce tembellerine göre bir mazeret olarak görürdüm.

Dördüncü bölümde haklı olarak, belli konularda kapsamlı ve olabildiğince tutarlı nasıl konuşabileceğimizi sormuşsunuz. Asrın sorusu mu demeli... Eski Yunanlılar sözünü ettiğiniz zaman problemini kölelerle çözmüştü. Artık böyle bir çözüm düşünülemez bile, günümüzün tüm etik anlayışlarına ters düşüyor. Birkaç on yıl içinde, robotlar çözüm olur belki de...

İnsanların birbirlerini anlamadan doğup yaşayıp öldüklerine dair görüşünüze katılamayacağım. Hayatımız yanlış anlamalar üzerine kurulu, peki; ama bu demek değildir ki birbirimizi gerçekte anlamıyoruz. Bence anlamamazlıktan geliyoruz. Çünkü anlasak bile, düşüncelerimiz/dilimiz rasyonalizme sıkı sıkıya bağlanmış, anlamlandırmalarımızda kanıtlara ihtiyaç duyuyor, kanıtsızlığımıza "altıncı his" diyoruz.

Daha çok tartışmak isterdim, heyhat, yazınız giriş amacıyla kaleme alınmış olduğu için ayrıntılı açıklamalarınızdan ya da örneklerinizden yola çıkarak bir tartışma kapısı bulamıyorum. Asıl yazıyı, "Harikalar Diyarında İletişim Kurmak"ın devamını çok yakın zamanda paylaşacağınızı ümit ediyorum; -bana kalırsa- dünün, bugünün ve belki de geleceğimizin dikkatlerin çekilmesi gereken en önemli meselelerinden birine değinmiş bulunuyorsunuz çünkü.

Not: Yazınızı okuduğumda Doğan Cüceloğlu'nun "İnsan İnsana" kitabı geldi aklıma. Gündelik hayatımızda birbirimizi ne kadar yanlış anlayabildiğimiz ve nasıl iletişim kurmamız gerektiğine dair yararlı bir kitaptı. Tavsiyemdir.

-Koca Burun-

Adsız dedi ki...

inci sözlükte olsanız linçtiniz şimdi :D

Pinokyo dedi ki...

Adsız'a selamlar!

Yukarıdaki mesajı kime hitaben yazdınız, bilmiyorum; ama basit bir düzeltme yapma gereği duydum. "Linç" bir durumdur, kişiler için kullanılmaz. "Linççi olurdunuz," mantıken duruma pek uymadığına göre, "linç edilmiş olurdunuz," demek istediniz sanırım.

İncisözlük'te kim, niçin "linç edilmiş olurdu", onu da ayrıca merak ettim doğrusu. Biraz daha açıklayıcı olabilir misiniz? Yoksa boş bulunur İncisözlük'e düşeriz, linç ediliriz filan... Maazallah!

-Koca Burun-

Adsız dedi ki...

özetle: özet geçin p.çler

 

Term Life Insurance Quote