28 Nisan 2010 Çarşamba

Godot'yu Beklerken (Eleştiri)



“Boş konuşmalarla zamanımızı harcamayalım! Fırsat varken bir şeyler yapalım! Her gün birilerinin bize ihtiyacı olmuyor. Aslında özellikle bize ihtiyaç duymuyorlar. Başkaları da daha iyi olmasa bile, aynı derecede bizim yaptıklarımızı yapabilirlerdi. Kulaklarımızda çınlayan şu yardım çığlıkları bütün insanlığa yöneltilmiş! Ama burada, zamanın bu anında, istesek de istemesek de bütün insanlık biziz. Çok geç olmadan bundan yararlanalım! Zalimce bir alın yazısının bize layık gördüğü iğrenç güruhu hakkıyla temsil edelim! Ne dersin? Kollarımızı kavuşturup yardım etmenin iyi ve kötü yanlarını hesaplarken cinsimize kötülük etmediğimiz doğru. Kaplan hiç düşünmeden hemcinsinin yardımına koşar ya da çalılıkların kuytularına siner. Ama sorun bu değil. Sorun burada ne yaptığımız. Ve cevabı bildiğimiz için mutluyuz. Evet, bu uçsuz bucaksız karmaşada kesin olan tek bir şey var. Godot'nun gelmesini bekliyoruz. Ya da gecenin çökmesini. Buluşacağımız yere saatinde geldik ve bu da sonu işte. Aziz değiliz ama bu da sonu işte. Aziz değiliz ama buluşacağımız yere saatinde geldik. Kaç insan böyle bir şeyle övünebilir?”

Oturdum. Godot’yu bekledim. Sessiz ve sakindim, sustum. Godot’yu bekledim. Gelmedi. Ya da? Saatinde gelmiştim işte gel dediği yere. İlk defa yapmıştım bunu. Sırf Godot için. Kar etmedi. Godot’yu bekledim ama gelmedi.
Ne eksiktik ne de fazla. Söz verildiği gibi. Ben yani Vladimir ve arkadaşım Estragon. Bir ara gitmeye yeltensek de ne eksik ne fazla olmamalı diye, hayır asıl neden bu değil, biri giderse tek kalamaz diye bekledik iki kişi. Godot’yu bekledik, hala bekliyoruz.
Elinde ip, ipin ucunda Lucky, Lucky’nin ellerinde sepet ve bavul. Pozzo. Bekleme arkadaşımız. Yarı zamanlı arkadaşlığı. Efendi de o, arkadaş da; dedim ya yarı zamanlı.
Lucky? Bir insan mı? Yoksa evcil hayvan? Belki bir köpek. Köpekse bavulu nasıl taşıyacak elinde? O halde bir insan. Pozzo’nun elindeki ip Lucky’nin boynuna dolanmış, ya da o bir ip değil tasma. Zaten Lucky’nin ipten kurtulmaya niyeti yok. O halde Lucky bir insan değil, bir köpek. Ya da, tasmasına boyun eğmiş bir insan belki de. Tamam, bu kadar düşünmek yeter! Bırakalım cevabı kendisi versin, isterse.
Ah, Pozzo! Tam zamanlı bir efendisin yani sen. Arkadaşlığı beceremedin ki zaten. Öyle değil mi? Peki, dur sana bir kavram yükleyeyim, izin ver. Benim dünyamdan bir kavram armağan edesim var sana. Lucky’yi dürt, çek ipinden, uyuklamayı kessin. Sepeti açsın ki içine koyayım kavramları. Dünyalarımızı birleştirelim. Sen Pozzo ol kendi dünyanda, ve benimkinde sen “huzursuzluk” ol. “Umutsuzluk” ol ve bir de “hiçbir şey” ol. Sepeti doldurdum işte tıka basa ve yoluna devam edebilirsin şimdi, bitişik dünyalarımızla. Lucky’yi de al yanına. İhtiyacımız yok ona zaten. Godot’yu bekliyoruz yine, Estragon ve ben yani Vladimir.
Estragon, bak bir çocuk geliyor. Godot’dan haber getirmiş olmasın? Zaten öyle. Godot geliyor mu çocuk? Yoksa buluşmamız yine ertelenmiş günlerin ekmek kuyruğunda mı kaldı? Hey çocuk! Bay Godot ne zaman geliyor?
Beklemiyoruz artık Estragon ve ben yani Vladimir.
Sıkıldık. İpe ihtiyacımız var, söğüt ağacına kendimizi asacağız. Ama yapamayız. Çünkü ip yok, yorgunuz hem de. Hadi gidelim Estragon! Yararımız yok kimseye ve kendimize.
Her şeyi anladım da Godot, sen kimsin söylesene bir. Neden gelmezsin ki? Tanrısın sanki. Evet, öyle gibime geliyor, yine de emin olamıyorum işte. Bekledik ama gelmedin. Ya da mutluluk? Mutluluk musun sen? Evet, evet geleceğini umduk; mutluluğun geleceğini her sabah nasıl umuyorsak yatağımızda doğrulduğumuzda. Ama bir çocuğun getirdiği haberden başka bir şey yok senden bize gelen. Ya da isteklerimizsin. Kim bilir? Gelmedin ki Godot, ne olduğunu bileyim.
Estragon ve ben yani Vladimir, Pozzo ve Lucky’nin yarı zamanlı arkadaşlığı eşliğinde Godot’yu bekledik. Bir çocuk onun haberini getirdi ama Godot gelmedi. Zaten gelmeyecekti.

0 ses çıkmış:

 

Term Life Insurance Quote